Sonu iyi olacak dediğime göre evvela iyiden başlayayım..
İyi olan bir şey var o da şudur ki;
Kendimize yalancıyız.
Yapayız,sentetiğiz,kompleks içindeyiz,gerilimden dolayı yumak gibi karmakarışık ilgi alanlarımıza girmediği halde ilgi çemberimize sokulanlardan dolayı rahatsızız ama bunu dile getiremeyecek kadar da uyutulduğumuz için şaşkınız,birbirimzie benzetilmeye çalışıyoruz farklılıklarımızla ve tercihlerimizle topa tutuluyoruz ve nihayetinde tek renk olmaya zorlanıyoruz.
Bu bir terördür ve hatta psikolojik bir savaş diyebilirim.
Bunun neresi iyi diyebilirsiniz?..
Bu iyi bir şeydir çünkü
farkındalık içerir.
Altını çizdim.
Çünkü;
Samimiyetsizliğimiz bu dereceye ulaşmış bulunuyor ve ne yazık ki değil biraz çok çok fazla miktarda hem kendimizi hem kendimize özgü o yanıp duran kıvılcımı yavaş yavaş söndürüyoruz.
Bilinçsiz olarak tabii ki.
O kadar fazla yüklenemem kimselere ama içimizdeki kıvılcımın yavaş yavaş söndüğüne dair hiç bir şüphem yok.
Alakasız gelebilir ama şu anda şöyle bir cümleyi haykırarak buraya yazmak istiyorum.
İYİ-Kİ BLOG-LAR VAR!...
Ne kapatmayı ne gitmeyi ne de pes etmeyi düşünmeyin.
Gitmeyin,vazgeçmeyin.
Nolur..
Kimse için olmasa bile kendiniz için inanılmaz güzellikte bir şey inşa ettiğinize yemin edebilirim.
Evet iyi ki bloglar var ve iyi ki yazıyoruz ve evet iyi ki bir çok kişi tarafından keşfedilmiyor iyi ki eskisi gibi veya eskiden olduğu gibi popüler değil buraları çünkü şu var;
Buraları kalite kokuyor!..
Sen kokuyor ben kokuyor o kokuyor..
Ruh ve sıkıntıları kokuyor.
Merakları ve içinde tutamadıkları kokuyor.
İnsan kokuyor kısaca..
Bizden almak istedikleri şeylerdir bunlar..
Buraları biz kokuyor canlar..
Bunu blogumdan uzak kaldığım süre boyunca fark ettim.
Instagram denen o
UYGULAMANIN ne kadar kalıplaşmış ne kadar sınırlandırıcı ne kadar yönlendirici olduğunu fark ettiğim gün anladım.
Kullanmayan var mı?
Parmak kaldırsın!
Yapaylığını,samimiyetsizliğini ve acımasızlığını fark eden var mı peki?
Eminim ki tam olarak fark etmese bile huzursuzluk duyan ama bunu adlandıramayan kişi sayısı çoktur..blog yazdığım için siz blogcanlara sesleniyor ve haykırıyorum!
Bloglarımız çok güzel ve bloglar iyi ki varlar.
Instagramdan bahsedeceğim bugün evet.
Bloglardan bahsedeceğim.
Senden bahsedeceğim.
Benden bahsedeceğim.
Güzel şeyler yazacağım.
Uzun bir yazı olacak.
Yazacağım..
Sevgili gözü kelimelerimde olan can,bunları gecenin bir vakti yazıyorum tam olarak da saat şu anda 02:16.
Pc'yi her açtığımda dinlediğim müzik türünü de açtım dinliyorum.
Bunu.
Yanımda nescafeli kupam duruyor hava serin ve güzel,çocuklarım uyumuş kafam çok dingin çok huzurlu ufkum da oldukça açık sayılır.
Başımın üzerinde bir kantar sallanıp durdu günlerce içimde de hassas bir terazi..
Başımdaki kantar ağırdı çekilmezdi sinir ediciydi.
Canımın sıkılmasına sebepti.
İçimdeki hassas terazi ise çok daha duyarlı çok daha merhametliydi ve evet bunları yazmama vesile oldu.
Cümlelerimi,yazım şeklimi,imla hatalarımı bağışlayın,sadece bu seferlik değil her daim bağışlayın çünkü bakınız ben bir ilkokul mezunuyum ve bundan ötesine gidip okuyamadığımı çekinmeden yazıyorum.
Blogumdan uzak kalışımın sebebi Instagrama takılışımdı.
Yok öyle deli gibi paylaşım yapmadım ama abartısız her gün ve gün içidne bir çok kez Instagramda gezerken buldum kendimi.
Bazen bilinçli olarak hesaptan hesaba geçiyordum bazen ne yapacağımı bilemediğim için hesaptan hesaba geçiyordum..
Oysa yapacak o kadar çok işim var ki benim ama yok ben o uygulamadan çıkıp da yapmam gerekeni yapacağım yerde acaba bu uygulamada daha neler var nelere bakabilirim diyerek anlamsız bir tatmin peşine düşmüş gibiydim.
Ve öyle bir an geldi ki karşıma çıkan herşey,fotoğrafını gördüğüm herkes sıradanlaştı gözlerimde..
Takip ettiğimiz hesapların çoğu faydalı hesaplar insana katkısı olan hesaplar olmasıan rağmen kalıplaştı,sıradanlaştı aniden..
İlgi alanlarımın değiştiğini yavaş yavaş benim de değiştiğimi (olumsuz yönde)fark ettim..
Dünyaya bakış açım,ilgi alanlarım,zevklerim ve tercihlerim bir anda yok olup başkalarının hobileri başkalarının tercihleri ve hatta sevinçleri ve hatta özel anları benim hayatıma hücüm ediyor benim hayatıma girmeye çalışıyordu sanki.
Bu yetmezmiş gibi başka insanların saçma düşünceleri de,sırf canı sıkıldığı için paylaştığı bir görseli de ciddiye almaya başladığımı fark ettim.
Tam da bu noktada sorgulamaya başladım merak etmeye başladım..
Benim ilgi alanlarım neydi?
Özel olarak keyif aldığım şeyler neydi?
Yapmaktan hoşlandığım şeyler beni mutlu eden bana huzur veren şeyler neydi?
Şal bağlama beni ne kadar ilgimi çekiyordu eskiden sahi?
Birilerinin sabah kahveyi nasıl bir fincanda içtiğini görmek günüme ve hayatıma nasıl bir katkıda bulunuyordu acaba ve evet filanca komşumun kızını banyo yaptırırken işittiğim azarlar nasıl oluyordu da tatlı bir anne kız görseli ile benim telefonuma geliyordu?..
O değilmiydi çocuğu azarlayıp ''
bıktım artık'' diye bağıran kadın?
Peki şu anda çocuğun televizyon karşısındaki dansını,yoğurt yiyişinden duyduğu mutluluğu denizden çıakrkenki sevimli halini paylaşarak bana nasıl bir mesaj veriliyordu acaba?..
Bunların hangisi gerçek hangisi yapay/yalan/yapmacıktı?..
Duyduklarım mı gördüklerim mi?..
Şaşırtıcı ve çıldırtıcı bir ikilem içine girdim.
Girdim ve çıkmakta zorlandım..
Bunca görselin beynimi bombalamasına,hayatımdaki güzellikleri gölgelemesine nasıl müsaade ettim ben?..
Düşünmeden edemedim demeyi isterdim ama düşünemedim.
Gördüklerimden çok benim,severek ilgi ve tutku ile yaptıklarımı hatırlamayı istediğim halde hatırlayamadım desem inanır mısınız?..
Evet!..
Ben neyi seviyordum,ben nasıl mutlu oluyordum ve beni ben yapan küçük ama hayatıma anlam katan şeyler nelerdi?
Neden hatırlayamıyorum?..
Sanırsın ki beynimin her odası çöplerle kahve fincanlarıyla,denizden çıkan bir bebenin fotoğraflarıyla şal bağlama videolarıyla,ayakkabısını gösteren,tatil yerlerini gün içinde defalarca paylaşanların hatta yediklerini bile bile her öğün gözüme sokanlarla tıka basa doldurulmuştu..
Ben yokum sanki..
Dopdolu ve binlerce fikre sahip olan beynimin kapılarını birileri açmış da içine isteyen girmiş sanki..
Kimdir bu girenler ne ara girdiler ve ben ne ara böylesine uyuştum böylesine seyirci böylesine kayıtsız kalmıştım?..
Kendimi çok çok özlediğimi hissettim.
Yerimden kalkıp kendimi arayasım vardı,her odaya her köşeye her çekmece her dolaba bakasım vardı..özledim kendimi ben özledim sevdiğim şeyleri,nerede bulurum beni,bulduğum anda sıkı sıkı sarılmak sallamak kendine gel demek istedim..
Neredeydim ben?..
Ben!..
Hangi rengi seviyordum hangi kokudan etkileniyordum en son ne zaman gerçekten ve tam olarak bir manzaraya doya doya bakmıştım en son hangi meyveyi hangi yemeği içime çekerek koklamıştım sahi?
B E N ?
En son ne zaman sabah uyandığımda gökyüzüne bakmıştım en son ne zaman beynimi ateşleyen bir soruyla karşılaşmış veya en son ne zaman iç dünyamı alt üst edecek bir farkındalık ile bilincimin suları kaynamış fışkırmış hatta fokurdamıştı?..
Tüm bu duygular nereye gitmişti sahi?..
Uzunluğu maksimum bir dakika olan videolar mı aldı götürdü tüm bunları yoksa çekilmesi sadece bir salisiye gerektiren ama gün boyunca benim yorgun ve mutsuz olmama sebep olan o gördüğüm anlamsız sahte gülüşlü fotoğraf mı aldı götürdü?..
Küçücük bir uygulama küçücük bir ikon hani üzerine basmasam bana hiç bir etkisi olmayacak benim hayatıma asla teneffüs etmeyecek minicik bir şey ,bir iğne ucu kadar küçük bir şey bütün beynimi kazımayı nasıl ne ara başardı?
Oysa blogum öyle mi?
Bir yayını hazırlamak sizinle buluşturmak paylaşarak gerçekten mutlu olmak,yeri gelince bilgimi buraya aktarmak deneyimlerimden bahsetmek sizinle iletişim içinde olmak ne kadar güzel bir şey değil mi?..
Yorumlarınızı heyecanla beklemek,sevgiyle cevaplamak,iletişim kurarak sizin benim benim sizi yavaş yavaş tanımak,her birinizin yayınlarını okuma listemde görerek şimdi bunu biraz sonra bun udaha sonra da bunu okurum diyerek dünyalarınıza girmek ilgi alanlarınızın bir parçası olmak kadar güzel bir şey var mıydı sahi.?
Tüm bu güzellikleri kim silmişti beynimden neden nasıl bu kadar çabuk unutturabilmişti?
Masamın ucu kollarımı açıttı.
Çizgiler belirmeye başladı.
Yazdıkça yazmak istiyorum yine de.Anlatasım var,içimi dökesim var.
Her birinizi kolunuzdan tutup:
Bloglarınızı bırakmayın!..
Hobilerinizi bırakmayın!..
Sizi mutlu eden şeyler (her ne kadar birilerine saçma veya anlamsız gelse bile) bırakmayın!..diye bağırasım var..
Bloglarınızı bırakmayın..
Pes etmeyin,çevrenize bakmayın,popüler olanı ilgi göreni önemsemeyin demek istiyorum size.
Siz kendiniz olun içinizdekileri yazın anlatın ne olur paylaşın..
En doğal halinizle,samimiyetinizle lütfen buralarda hep var olun..
Sizinle zenginleşiyorum,paylaşmanın tadına varıyorum,öğreniyorum..
Lütfen pes etmeyin..
Lütfen gitmeyin..
PS:
Instagrama daha az giriyorum.
Hiç girmem demiyorum ama ilgi alanlarımı hobilerimi artık ihmal etmek istemediğimi ve çok özlediğimi anladığım andan itibaren onlara daha çok vakit ve enerji harcamak istediğimihissediyorum.
Bir gece Instagramda değil de başka yerlerde dolaşmaya karar verdim,eskiden ilgimi çeken şeylerin ne olduğunu hatırlamaya çalışarak o yönde yol almaya çalıştım ve karşıma inanılmaz güzellikte şeyler çıktı.
Yeni insanlar,aydın isnanlar,zeki insanlar,ilham alabileceğim ve aldığım insanlar..
İnşallah bunları da ayrı bir yayında paylaşacağım sizinle :)
Gülümsüyorum..
Çünkü bu yeni keşifleri sizinle paylaşmak beni gerçekten mutlu edecek,biliyorum
:)