20 Aralık 2023 Çarşamba

Kalp Kırıklığı


Nasıl kırılmıştı kalbim öyle?.

Her parçasını gözlerle görmeden görür gibi hissedercesine kalbinin ne denli kırıldığını nasıl bu şekilde algılayabilirdi insan?

İnsan?..

İnsan sadece bir kalpten ibaret olduğunu nasıl da idrak ediyor o zaman.

Kalp kırılınca..acısı batar her yanına,içinde dökülen damlalar kan değil sanki hicran.

İçindekini,göğüs kafesini açmadan bile böylesine şiddetli nasıl da duyabiliyordu o zaman.

Daha önceki yaşadığım kalp kırıklığı değilmiş ki diyemeden kendini alıkoyamadan.

İçindeki sızıdan bin kat büyük olan o ızdırap ile günlerce haftalarca ve hatta aylarca inan bazen de yıllarca onarımı süresince kalbin kırığı batan canına,batar ruhuna anbean..

Ne renk ne mevsim ne ağaç ne insan.

Ne ülke ne denge ne umut ne de umman..teselli etmiyor ki o zaman.

Böyle bir kalp kırıklığı yaşadın mı insan?

Böyle bir kalp kırıklığı içinde nefes almak her gün,her gün yanında yetişen taze kalpleri olabildiğince mümkün mertebe incitmeden komik de gelebilir normal davranmaya çalışarak yaşamaya çalıştın mı sen insan?

İnsan..iki şekilde kanarmış meğer biri damarından dökülen kanla diğeri içindeki kırıkların ruhuna batan yanlarıyla.

Umudun ölümü hararetlidir,umudun ölümü korku içerir,umudun ölümü dehşet içerir.

Umut uzaklaşan bir kıta,kıtayı tutamaz insan,yaklaşamaz,ulaşamaz ona ne gemiyle ne uçakla.

Böylesine kalbim kırıldı işte..böyle çok böyle çok böyle çok.

Bugün de bu ekranın karşısında sırf söz uçar yazı kalır sözüne itibarımdan dolayı yazmaya karar verdim çünkü topuklarına kadar da gözyaşı dökse insan,bazen,onu yine en yakınındaki bile anlayamaz,inan!..

İnan..




O K U
PAYLAŞ: Whatsapp

31 Temmuz 2023 Pazartesi

Sevgili Hayat


Hayatım bir çok değer içermesine rağmen elinden geleni ardına koymayan bir sistemin göbeğinde.

Görünce beni mutlu eden,severek yaptığım bir kaç şey,beğenerek aldığım bir kaç eşyanın verdiği mutluluğu bile şeffaflaştırıp değersizleştiren bir sistem.

Evimin ve hayatımın bir çok köşesinde küçük küçük güzellikler.

Spontane bir şekilde dikkatimi çekmiş ve kadraja yakalanmış detayların kareleri.

Biraz düşününce veya sonradan bakınca ''Acaba bunu neden çektim ki?'' şeklinde düşündüren sistem.

Dört bir yanım sarılmış.Aynı kavramlar aynı algılar.

Sisteminki gibi değilse önemli değil,sistemin dışına taşıyorsa gerekli değil,sistemin bir parçası değilse anlamsız,sistem için değilse malayani olarak kabul edilenin ta kendisi aslında,benim hayatım.

Unutulmaya yüz tutmuş hayatın ta kendisi sistem tarafından ufak ufak oyularak,azaltılarak yok ediliyor her gün..

Nedir o küçük şeyler?

Nedir o severek aldığım şeyler?

Dikkatimi çektikleri için resmini çektiklerim nedir?




Dağların ne denli ihtişamlı olabileceği mesela..ve yanında nefes alanın,omuzuna dokunanın ne denli uzantın olabileceğini..



Sek sek oynamak için hayatı illa ki durdurmana gerek olmadığını..



Canlıların bize yavaş yavaş yaklaşabildiklerini..




Allah'ın en küçük detaya bile yansıttığı görsel sanatının muhteşemliğini..




Hiç bir oyuncağın arkadaş olmadan değerli olmayacağını..




Bir çorbada bir kişiden fazla kişinin tuzu olabileceğini..




En lezzetli patates kızartmasının en eski tavada yapılabileceğini..




Gecenin mavisini..



Banyo ışığının yanıyor oluşunun dahi mutluluk verebileceğini,açık kapıların yalnızlığı ortadan kaldırabileceğini..




Bir kitabın içinde kaybolmanın salıncakta sallanmaktan daha keyifli olabileceğini..




Çocukların dünyasına hitap eden güzel insanların ortaya koyduğu eserlerin benzersizliğini..




Pamuk çiçeğinin güle ne kadar çok benzediğini..




Her sabahın,her şafak söküşünün tek ilk ve son ve bir tanecik oluşunu..




Ağaçkakanın zahmetli emeğini..




Barış olan bir ülkede sabah kahveni içmenin ne büyük bir nimet olduğunu..




Büyümek için duyulan hevesi..




İplerin bağlayıcı değil,eğlendirici de olabileceğini..




Başarının büyük veya küçüğü olmadığının..





Çiçeklerin her yaştaki kadını mutlu edebileceğini..




Bir sonuca ulaşmanın rahatlığı ve gururunu..




Bayram sofrası için tencerede pişen yaprak sarmanın kokusunu..




Görebiliyor olmayı..




Kısaca..

Sistemin görmezden gelmemiz istediği şeylerden sadece bir kaçı bunlar..kısaca hayat..kısaca bize tutulan aynadaki yansımamız..

Kısaca aslolanlar,gerekli olanlar,elzem olan şeylerin resimlerini çekmişin..

Ve bitmedi..

Sayılamayacak çok sayıda olan Allah'ın bize her gün hediye ettiği her birimize özel kıymetli nimetlerin resmini çekmişim..


Sevgilerimle..





instagram:sevgiuyur



O K U
PAYLAŞ: Whatsapp

10 Mayıs 2023 Çarşamba

Dizi:Fyodor Mihayloviç Dostoyevski


Bir kez daha başarılı olmanın zeki olmanın etkileyici veya bir alanda öne çıkmanın insanı tarafımızın tamamını temsil etmediğini gördüm.

İnsan olmanın şartlarından belki de en önemlisi hayatın içinden yaralanarak geçmektir.Hayatı her rengiyle her duygu ve tutkusuyla deneyimlemekle beraber akıp giden yılların içinde elde kalan avuçlarımızda birikenleri başkalarına değil bizzat kendimize gösterebilmektir.

Çünkü günümüz dünyası bizden acıları da kederi de çok güzel bir şekilde saklamayı başarmıştır.

Bu tür yapımları izlemenin yanısıra meşhur şahsiyetlerin en derin en insani en zayıf yönlerine de şahit olmak belki biraz uygunsuz ama yine de bunları beyaz perdede görmek kendimize zaman zaman çektirdiğimiz ızdırabı da bir nebze hafifletecektir.



''Hadi ama,kendine bu kadar eziyet etmenin ne kadar normal bir şey olduğunu görmen gerek artık'' dedirten içsesime kulak vermek bile bu kadar zevkli ve rahatlatıcı gelmemişti bu güne dek..

İnsansın diyerek doğamı ve yaradılışımı yaşanan acılar kazanımlar kaybedişler,iniş ve çıkışlarıyla karmaşasına rağmen derli toplu bir şekilde görüp,insansın hem de normal bir insansın demenin tadına vardım.


Dostoyevski dizisine benzer başka yazarların çekilmiş bu tarz ve lezzette yapımlar mevcut mu bilemiyorum..tadı henüz damağımdan gitmeden sizinle de paylaşmak ve blogumda yer vermek istediğim bu güzel yapımı kısa bir sürede bölümlerini art arda izledim,dahası yok mu dedim..

Yani yetmedi..

Rusyanın soğuk iklimi,dönemin iç mimarisi ve havasını solur gibi oldum,yazarların aydın görüşleri net fikirleri ise Dostoyevski gibi bir yazarın kendi eserlerini kendi sesiyle dinleme imkanı bulmuş insanlar kadar şansı hissettirdi diyebilirim..kesinlikle izlemenizi tavsiye etmek istiyorum..

Dostoyevski hayranı olarak modern dünyanın kirliliği ve kalabalığından sıyrılmanın bana çok iyi geldiğini ekleyerek yazımı bitirmek istemiyorum..


İzleme linki: 

DOSTOYEVSKI -Tüm bölümler


Daha önceki dizi tavsiyelerime göz atmak ve izlemek için BURAYA tıklayabilirsiniz.

Sevgiyle kalın..



O K U
PAYLAŞ: Whatsapp

27 Şubat 2023 Pazartesi

Deprem/Karanlığın İçinde Ne Var?


Bir çok şeyin daha iyi olması için veya başka yolu olmadığını düşündüğümüz için köklü kararlar veririz ya hani.
Bazen dönüşü olmayan yollara gireriz hani,dönmeyeceğimize kesin inanarak köprüleri yıkar gemileri yakarız ya hani..
İşte hayatımın böyle bir noktasında ben de köprüleri yıkmış gemileri yakmıştım cesurca ve aptalca.
Dünya üzerindeki haritamı şekillendiren kararlarımdan bir karar olduğunu da mutlaka yazmalıyım.
Bulunduğum yer,içinde nefes aldığım ev,geride bıraktıklarımla elimin tersiyle atıp savurduklarımla sürekli kıyas içindeydi..
Zaman sonra çaresizlik öylesine yapışmıştı ki canıma,ne pencereden odaya sızan dolunayın ışığını ne de peteklerden yayılan sıcaklığını algılayabiliyordu zihnim.
Yatağa uzanmış battaniyemi üzerime çekip cesurca savunduğum ve bolca hayal ile zenginleştirdiğim kararımın ne denli incitici ve yıpratıcı olduğunu her hücremde her nefes alışverişimde yaşıyordum.
Yanımda kimse yoktu üstelik.
En yakınımdan en uzağımdakinden tutun da değil fiziken,ruhen kalben manen bile kimse yoktu.
Ben büyük ama sessiz bir kalabalığın içine atmıştım kendimi.
Ben boğuk ama hızlı ilerleyen bir denizin ortasına bırakmıştım kendimi.
Geceydi,dolunaydı,dışarısı karlarla kaplıydı ve ben daha evvel hiç bu denli soğuğu olan bir yerde bulunmamış yaşamamıştım.
Tek başıma,can başıma özümle yalnız.
Başımı örterek battaniyenin altındaki karanlığa gizlemiştim kendimi.
Karanlık dışında hiç bir şey göremiyordum o anda ne bir ışık ne bir ses.Duyularımın tümü kapanmıştı sanki,her şeyimi sadece bir his sarmıştı,çaresizlik.
Kimse yoktu,yardım edecek durumu iyileştirecek avutacak veya elini uzatıp sırtımı sıvazlayıp ''bu da geçecek'' diyecek,kimse yoktu.
Battaniyenin altındaki o buz gibi karanlığın içinde insanın nasıl da özüyle tek başına,renksiz,hareketsiz hissiz kalabileceğini soğuyan kanımla beraber tüm azametiyle hissediyordum.

Böylesine renksiz böylesine gövdesiz böylesine tanımsız bir ruh hali içindeyken insan aslında kimse yokmuş meğer.
İşte o soğuk kış gecesi yaşadıklarım aşağı yukarı böyleydi..
Enkaz altında kalmış gibiydim kısaca veya suda boğularak bedeni kıyıya vurmuş mülteci gibi,evine alınmayan veya evin yolunu kaybeden küçük bir kız çocuğu gibiydim..
Depremi yaşayan insanların bu duygulara yakın duygular hissettiğini hissettim.
Zihnimin belirli sebeplerden dolayı kitlenen bölümleri hariç yaşanan bir çok duygu durumunu bizzat yaşarcasına empati kurabilen biriyim.
O soğuk kış gecesinde ben de bir enkazın altındaydım.
Bağırsam,ağlasam,duvarları yumruklasam,var gücümle isyan etsem bile sesimi isyanımı duyacak hiç kimse yoktu etrafımda çünkü.
Kalbime,kalbimin içine içine yaklaştırdım yüzümü.
Ellerim neremdeydi bilmiyorum ama yüzüm kesinlikle kalbime yaklaşmıştı,kalbimi görebiliyordum o karanlığın içinde.
Üşüyordum,yalnızdım,duyulmuyordu sesim.
Gözlerim açık olsa ne fark eder,her yanım karanlık ve soğuktu.
Ve işte o gece hayatımda ilk kez güçsüzlüğümün ortasında,zayıflığımın göbeğinde,sordum bu soruyu:

Kimse yok mu?

Kimse yok mu bu halimi görecek,kimse yok mu yardım edecek,kimse yok mu bedenimi dibe çöktürüp ruhumu anlamlandıramadığım bu boşluktan çekip kurtaracak?

Kimse yoktu işte..
Bir karanlık bir battaniye,özüm ve başka hiç bir şey.
Hiç kimse..

Bu gece son gecemin son ânı mıydı?
Ölmek gibi bişeye benzemiyordu ama ölmek böyle bir şey miydi?
Herşeyi kaybedince insan geriye kalan şey miydi?

Geriye kalan buysa,bu neydi?

Bu neydi?




Denize gittim bugün..kış aylarında daha evvel hiç denize gitmemiştim,elbetet ki görmüştüm ama böylesine yaklaşmamıştım.
Muhteşem bir enerjiyi kıyılara savuruyordu dalgalar,martılar rüzgara karşı koymadan uçmaya değil havada kalmaya çabalıyordu,deniz tüm gücüyle kıyıya dalgalar savuruyordu,umursamıyordu kayaları umusamıyordu martıları umursamıyordu yaşananları..

Deniz;dedim içimden..
Salıversen ya bu enerjiyi Elbistan'a doğru,Malatya'ya doğru,Hatay'a doğru  kısaca depremin yerle bir ettiği o yerlere salıversen ya kendini..yıkasan oradaki gözyaşları,temizlesen toza dumana karışan elleri,bebelerin yüzünü aydınlatsan annnelere masmavi umut olsan ya...

Canım böylesine yandı o topraklara,canlılara cansızlara ve canilere de ayrıca..
Canilere de yandı canım,canına kıyılanlra yandı canım,canice dünya malına meylederek hayalleri enkazlara gömen insanların insansızlığına da yandı canım..

Çaresizliklerine de yandı ''kimse yok mu?'' deyişlerine de..karşılık bulamayanlara yandı canım,karanlığa da..
Durmadan yağan o karlara da..
Kar'a da..

Kar'a bir tık fazla..ona biraz daha fazla..






O K U
PAYLAŞ: Whatsapp